15 Ağustos 2005

Yarasa

Az once salona yolunu kaybetmiş bir yarasa girdi.
Bir anlık onu yakalamayı düşündüm, ve birkaç kare resmini çekmeyi.

itraf etmeliyim ki ilginç bir tecrübe olurdu.
Lakin saat sabahın dördü, hağla daha bazı işleri toparlamam gerek.
O yüzden de salondaki en büyük camı ardına kadar açıp, önünden çekildim.
Diğer odalara giden holün önünde ayakta dikilince de bir sorun kalmıyor.
Demek ki belgesel seyretmek insanların işine yarıyormuş :)

Ayrıca blog'a yazacak daha pek çok şey var.
Misal Carbon grubu ile muhteşem iki gün geçirdik.
Stüdyo kayıtları oldukça eğlenceli geçti.

Arada başıma gelenleri yarın sakin kafa ile yazarım :)

Haa unutmadan.
Yeni bir yazarımız var.
Kısaca Eleman, eski ve vefakar bir dosttur, bakalım kalemi nasıl :)

09 Ağustos 2005

Bu gun ve keciler

Öyle günleriniz olur ki "Bu gün keçileri kaçırmaz isem, bir daha hiç kaçırmam" dersiniz.

İşte "Bu Gün" "O" günlerden biri.

08 Ağustos 2005

Varta ve IC3 Telnolojili Pilleri

Kesinlikle harika şeyler.

Ve aldıkları parayı fazlası ile hak ediyorlar.
Bu yazıyı daha önce yazacaktım, kısmet bugüne imiş.

Piller bildiğimiz şarjlı pillerden farkı 15 dakika kısa bir sürede şarj olabilmesi.
Pek çok son kullanıcı için cazip olmasa da, özellikle yoğun iş temposu olan yerler, yada su gibi pil tüketen (Diskman,MP3 Player,Dijital Fotoğraf makinesi) cihazlar için birebir. AA ve AAA olarak kuallandüım bu piller ile Hem dijital Fotoğraf makinem rahat ediyor. Hemde MP3 Playerim le mutlu mesut bir hayat sürüyorum :)

Bu yaziyi yazmandaki bir diğer neden de biraz reklam olması.
Zira pek sevgili Adil Altaş abim pillerin pek rağbet görmediğinden, daha doğrusu tanıyan ve varlığını bilen insan sayısının az olmasından yakındı. Üründen fazlası ile memnun olan bir kullanıcı olarak buradan duyurayım dedim. :)

Elçiye zeval olmaz derler hani :)

07 Ağustos 2005

Neler oldu neler.

Neler mi oldu?
Anlatayım.

Pek sevgili karaoğlan da bir dünya sorun ile cebelleşmek zorunda kaldım.
Zira sisteme ikinci bir harddisk ilave ettiğimde anakart saçmalamaya başlıyor.
Sanırım IDE kanalları ile ilgili bir sorun, müsağit bir zamanda kasanın içindeki herşeyi söküp diğer bir anakart üzerinde deneme yapmam gerek.

Peki bu hatayı nasıl fark ettim?
İtiraf etmek gerekirse pek te iyi bir tecrübe olmadı.
Hatanın rastgele zamanlarda ortaya çıkıyor.
Bu da bana bir adet Linux sisteme, daha a önemlisi Open Office Org için hazırladığım 4-5 şablona mal oldu. Tüm günümü makineye ayırmam nedeni ile başka bir iş yapamamak ta cabası. :(

Karşıma iki seçenek çıkıyor.
Open Office Org'u windows altında kullanmak, şablon tasarımını vs diğer tüm çalışmları windows sisteminde yapmak. Yada emekliye ayırdığım, ve son bıraktığımda güç kaynağında sorun olan emektar PII 300'ü mü tekrar ayağa kaldırarak üzerine bir adet Linux (Muhtemelen Ubuntu yada Slackware) kurmak. Şimdiye kadar fazlası ile kahrımı çeken, ve beni hiçbir zaman yarı yolda bırakmamış bir makinedir kendisi :') Nostalji yaşadım birden :)

Saat sabahın 01:00'ı gibi duygusal bir zamanımdaydım. Dışarıda yağmur yağıyor,ve az önce çok sevdiğim bir dostum ile kısa bir konuşma yaptık, eskileri yad ettik. Birşeyler karalamak için makinenin başına geçtim. Lakin o sırada stüdyoda kullandığımız sistemde bir problem çıktığı için oturduğum gibi kalkmak zorunda kaldım. Tabii ben oradan ayrılırken tüm o ruh halim koltukta kala kalmış ve "Bana hiç vakit ayırmıyorsun, biraz da ruhuna vakit ayır" der gibi bir bakış sergiliyordu. Haklımıydı? Hem de kelimesi kelimesine.

Şimdilik burada ara veriyorum.
Saat sabahın 5 i olmuş durumda, az önce sabah ezanı okundu. Yatma vakti geldi demektir. Yarın bitirmem gereken (bitmese de olur,ama bu benim kendi koyduğum bir süre) bir adet web sitesi var.

Şu yakınlarda bir de çöpçatanlık (kibarcası arkadaşlık sitesi) sitesi hazırlayabilirim, "Yapmadığım bir bu kalmıştı, tam olur artık." halindeyim. İşin kötüsü elime hiçbir hazır done vermediler. Oldum olası kağıt üzerine dökülmemiş işleri yapmaktan hoşlanmam. Sözler her zaman havada kalır, ve çoğu zaman insanlar ağızlarından neler çıktığına dikkat etmezler. Oysa yazı, katı bir kanun gibidir, kişisel not tutsanız bile yazı yazıp gözünüzün önüne koyun. Gözünüzün içine girecek gibi dursun, ki her geçen gün, siz el atmadıkça orada yazılı olan hiçbirşeyin gerçekleşmeyeceği, iyice bir kafanıza kazınsın.

Ara veriyorum dedim. Ama lakin hağla daha yazmaya devam ediyorum. Demek ki anlatacak çok şey var. Yorgunum ve yazma isteğimi bastırıp uyumam gerek. Artık Pazar, erken kalkmak gibi bir dert yok,fakat öğlenden sonra kalkıp ta günün yarısından fazlasının heba edildiğini görmek te istemiyorum.

Ve ben, artık yatıyorum.
Beni benden başka okuyan varsa sağlık ve huzur diliyorum.
Keçileri kaçırmadan elinizdekinin değerini bilin.
Bana bakmayın, ben böyle mutluyum, onları bir arada tutmaktansa hepsini özgür bıraktım. Toplamak için peşlerinden giderken beni bam başka alemlere sürükleyebiliyorlar...

Ama siz yinede...

Bunu evde denemeyin. :)

05 Ağustos 2005

Ubuntu Kuruldu

Evet.
En sonununda sevgili Karaoğlan'a (Siyah kasa olması nedeni ile) Ubuntu'yu kurmuş bulunuyorum.
Saat sabahın 05:49'u, yani sabah oldu.

Artık yatıp uyuma zamanı gelmiş bulunuyor.
Yazacak pek çok şey var.
Sadece ubuntu değil.
Kafam dinlenir dinlenmez azoya devam.

Şimdilik var olan sorunlar :
HP 610C SCSI Scanner var, bir ara onu tanıtmam gerekecek.
Network yazcısı olarak bağlı bir yazıcı var.
Bakalım bi problem çıkacak mı.

Cümlelerdeki saçmalıllara kulak asmayın.
Zira uykusuzum, bu saatte de fazla mantık aramayın.
Sevgiler saygılar.

Kişisel not : Dotluk ile ilgili birşeyler yazacan, unutayım deme. Ayrıca Varta IC3 pilleri de unutma.

03 Ağustos 2005

Figuran lazim mi abi?

Eveeett...
Bizim kadrodaki oyuncu arkadaşlar "Karagöz ve Hacivat Neden Öldürüldü?" adlı filme oyuncu başvurulurını yapmış, mutlu ve mesut bir şekilde şirkete geldiler. İddalıydılar (o referanslar bende olsa bende iddalı olurum).

Arada da benden sitem işittiler "O kadar gittiniz, desenize yakışıklı(!), karizmatik(!), sempatik(adamına göre) bi arkadaşımız var diye, belki bi yardımcı röl kapardık :P"

Bu geyiğin ardından "Aaa... Aslında senin tipinde, kısık gözlü birilerini ariyorlar, Perşebe sende gelsene, ama iki kulağını da deldirip uzun küpeler takacaksın, ayrıca sakal bırakman gerekiyor" diye bir laf geldi.

Tepki basit :
"Yok kalsın, iş yerinde aklı başında birileri olsun, aradasıra lazım oluyor."

5 dakka geçti, Kemal abi telefonda bizim oyuncuları ve mevzuyu soruyordu, ben hariç herkez orada olacak sanırım dedim.
Sonrası felaket "Aaa... Sahi ya, tatar görünüşlü adam ariyorlar, hağla daha bulamamaışlar, olur aslında, sende bi gelsene."

Evet, oyunculuk namına sıfır deneyim (iş görüşmesi yaptğım müşteriler aynı fikirde olmasa da), ve 5 aylık görünşü bir göbek ile mükkemmel profil olacağıma inanıyorum.

Herşey bir yana. Filmde Şener ŞEN'in ve Haluk BİLGİNER'in oynaması bekleniyor.
Bu ikili ile biraz çalışmak uğruna filmlerdeki ilk öldürülen gözlüklü ve şişman tipi (aha ben) oynamaya bile razıyım.

Ubuntu, ASP, is, guc, vs.

Ubuntu kurma işini erteliyorum.
Neden derseniz şu suralar işlerim başımdan aşkın durumda.
Ayrica oldukça karma karışık bir halde olan ASP kodlarını optimize etmem gereken 2 site aldım.

Eğer bu işi tamamlayana kadar keçilerin %30 kaçarsa karlıyım.
Yok eğer rakam artarsa kulliyen zarar. :)

Bu arada dikkatimi çekiyor.
Ne zaman "Yaa ayip oluyo artik, sabit bi Linuz sistemine sahip olalaım, millet dalga geçiyo" deyip te Linux ile alakalı herhangi bişeye el atsam.
Sanirim MS camiası adına çalışan ajanlar haberini alıp, tamamı ile MS ürünlerine bağlı bulunan işlere boğuyorlar.

Bazen pek te şikayetçi olmuyorum.
Nede olsa ekmek parası buradan çıkıyor :)

Neyse, sanırım Ubuntu işi haftasonuna kaldı.
Ayrıca emektar PII 300 sistemden de bi adet sunucu cikarsam iyi olacak.
Detaylari sonra yazarim.

02 Ağustos 2005

Ubuntu

Bu gün, pek çok işimi derleyip topladim.
Nezamandır köşede beklettiğim 13GB lik diskimi sisteme tanıtarak içindeki eski projelerimi yedeklemeke amacı ile Ağ'dan diğer sisteme yükledim.

Artik Karaoğlana sabit bir Linux kurma vakti gelmişti.
Saolsun bu şerefi de Ubuntu'ya verdik.
Laki tüm veriler yedeklendi edildi, Disk tam bicimlendirme sirasinda telefon acı acı çaldı.

Yaklaşık on dakika kadar telefon görüşmesi devam etti.
Telefonu kapattığımda tamami ile alt üst olmuş bir sitenin adam edilmesi çalışmasının almıştım.

FTP ile verilen adrese bağlanarak tüm kodları ve veritabanını yerel sisteme aktardim.
Ardindan kodlar arasında kısa bir tura attım.
Baktğım her kod, sistemi optimize etmek ve ayağa kaldırmaya çalışmaktansa baştan yazmanın çok daha mantıklı olduğunu bağrıyordu.

Hele birde veritabanının halini görünce buna iyice kanaat getirdim.

Bu geçelik, üzerime düşen görevi başarı ile yerine getirerek sistemi ayağa kaldırmış bulunuyorum. Yarın, site sahiplerini arayarak sistemin ayakta oldğunu, ama en yakın zamanda, hazır başlanmamış modülleri varken sistemi baştan yazmalarını önereceim.

Tabii bu surada veritabanı tasarımından anlayan birilerini bulmaları da çok iyi olur.

Peki Ubuntu mu ne oldu?

Öyle duruyor garibim.
Belki yarın hiç olmazsa urulumu bitirir, ince ayarları daha sonra bırakırım.
Yinede bu gün yaşadığım o telefon trafiğinden sonra pek vaktim olacağını zannetmiyorum.

Bakalım, zaman gösterecek.